Biz de Çok Şaştık
Mabeynci Ragıp Ağa, Paşa olarak valiliğe atanmış. Göreve başlamadan önce büyük adamlara uğrayıp, onlarla vedalaşmak istemiş. Uğradıkları arasında emekli olduktan sonra yalısında istirahata çekilen Sadrazam Koca Hüsrev Paşa da varmış. Hüsrev Paşa, ziyaretine gelen Ragıp Paşayı:
"Buyurunuz Ragıp Ağa," diye karşılamış. Sohbet boyunca Ragıp Paşaya, Koca Hüsrev Paşa, devamlı Ragıp Ağa diye hitap ettiği için Ragıp Paşa, içinden herhalde Paşaya, Paşa olduğumu anlatamadım demiş ve Paşa olarak atandığını bir kez de şöyle anlatmayı denemiş: "Paşam, Efendimiz, bendenizi huzura çağırıp; 'Sana vezirlik verdim, artık paşa oldun," deyince öyle sevindim ve öyle şaştım ki anlatamam." Sadrazam bu kez de şöyle demiş:
"Evet, Ragıp Ağa oğlum. Size vezirliğin verilmesini işittiğimizde biz de çok şaştık."
Neyle Yapıldı ?
Keçecizade Fuad Paşa; ileri görüşlü ve yenilikçi birisiydi. Onun yaptığı bazı işler kimilerince beğenilmezdi. Bu yüzden hasımları onu sık sık eleştiri yağmuruna tutarlar, hakkında ileri geri konuşurlardı. İstanbul sokaklarını bir ara yer yer kaldırımlarla süslemesi de ayrıca hakkında
dedikoduların çıkmasına neden oldu. Bir gün devletin ileri gelenlerinden biri ona:
"Bu kaldırımlar neyle yapıldı?" diye sordu.
Fuat Paşa'nın cevabı şöyle oldu:
"Bize atılan taşlardan yapıldı."
Borçlu
Sadrazam Ahmet Vefik Paşa, Adalet Bakanı iken borcunu ödemeyen bir adamı kahve içme bahanesiyle dairesine çağırmış. Adam içeride oturup kahvesini yudumlarken Paşa, onun kapıda duran atını sattırıp borcunu ödetmiş. Sonra da borçlu şahsa şöyle demiş: "Borçlu olarak at üstünde gitmektense, borçsuz olarak yürümek daha iyidir."
Bir Örnekle Açıklayalım
Padişah Abdülazizi, Sadrazam Keçecizade Fuat Paşaya sormuş:
"Ali ve Rüştü Paşalarla senin aranda nasıl bir fark var?"
Fuat Paşa, hemen cevaplandırmış soruyu:
"Bu farkı bir örnekle açıklayayım efendim. Yeni bir köprü yapılmış olsa üzerinden ben düşünmeden geçerim. Ali Paşa, köprünün ne kadar sağlam olduğunu inceledikten sonra geçer.Rüştü Paşa ise köprüden bir alay asker geçirdikten sonra geçer."
Birazcık İnsaf Edin
Sadrazam Keçecizade Fuat Paşaya, Ermeniler arasında bir sorun olduğu bildirilmiş. İstanbul'da ölen zengin bir Ermeniye sahip çıkmak için Katolik Ermeniler ile Gregoriyen Ermeniler arasında olay çıkmış.
Her iki taraf da sözkonusu Ermeninin kendilerine verilmesini istiyormuş. Sadrazam ilk önce Katolik Ermenileri dinlemiş sonra da:
"Ölen zengin Ermeninin Katolik olarak öldüğünde emin misiniz?" diye sormuş.
Ermeniler hep birden:
"Evet," demişler.
Sadrazam, sonra da şöyle sormuş:
"Demek ki ölenin ruhuna siz sahip çıkıyorsunuz?"
Katolik Ermeniler yine hep birlikte:
"Evet," demişler.
Fuat Paşa, daha sonra şöyle sonuçlandırmış:
"O halde birazcık insaf edin de; hiç değilse cesedi Gregoriyenler alsın."
Münasebetsiz
II. Abdülhamid zamanında Münasebetsiz Mehmed Efendi adıyla anılan biri varmış. Bu şahsın ünü Sultan Abdülhamid'e kadar ulaşmış. Padişah 'niye bu insana münasebetsiz diyorlar,' diye düşünmüş ve onu bir iftar yemeğine davet edip onunla tanışmak, sohbet etmek istemiş. "Böylelikle belki de ona niye münasebetsiz dediklerini öğrenebilirim," diye düşünmüş. Ve hemen adamlarından böyle bir organize yapmalarını istemiş. Emir derhal yerine getirilmiş.... İftar sofrası kurulmuş, davetliler gelip sofrada yerlerini almış. Münasebetsiz Mehmet Efendi denilen şahıs da davete icabet etmiş ve gösterilen yere oturmuş. Vakit girince hep birlikte oruçlarını açmışlar, namazlarını kılmışlar. Sonra da sohbet meclisi kurulmuş. Padişah da aralarında olduğu için bir ara özellikle herkes Osmanlılardan, Osmanlı Sultanlarından, onların başarılarından konuşmaya başlamış. Bu konu üzerine sohbet öylesine koyulaşmış ki, herkes öyle aşka şevke gelmiş ki; sohbetin tadına denilecek hiçbir şey yokmuş. Bu arada Münesebetsiz Mehmed Efendi, Sultan Hamit Hazretlerine: "Hamit Efendi! Sen zurna çalmasını bilir misin?" diye sormuş. Bu soruyu duyan herkes 'böyle bir sorunun konuyla ne alakası var' gibilerinden birbirlerini bakmışlar. derken Sultan Hamit Hazretleri sorulan bu
soruya: "Hayır, ben zurna çalmasını bilmem," diye cevap verince Mehmed Efendi az önce münasebetsiz söylenen sözü gölgede bırakacak şu sözü söylemiş: "Bizim çocuk da bilmez de onun için sordum."
Yalansa
Abartıcı bir kişi olarak tanınan hattat İzzet Efendi bir dostuna:
- Dün gece sabaha kadar oturdum, bir Kur'an yazıp bitirdim, demiş.
Az sonra dostu söze girmiş :
- Geçen Ramazan'da Kandilli'ye, bir iftar yemeğine gidiyordum. Boğaziçi'nde öyle bir fırtına çıktı ki... Dalgalar bindiğim kayığı sahildeki minarelerin şerefelerine kadar çıkardı. Kayık dalgalar arasında sallanırken iftar oldu, toplar atıldı. Ben de sigaramı kandillerden yakıp orucumu bozdum.
Mustafa İzzet Efendi bağırmış :
-Yalan !..
-Yalansa, senin dün gece yazdığın Kur'an-ı Kerim çarpsın.
www.sebnem.org adresinden alınmıştır.